Daha çok peribacaları olarak bildiğimiz doku, milyonlarca yıl önce başlamış olan bir oluşumun sonucudur. Volkanik faaliyetlerle başlayan bu süreç, doğal aşınım ve insan etkisi ile devam etti ve halen de etmekte. Konunun Dünya Tarihi’nden ayrı tutulması elbette mümkün değil. Bu sebeple, Kapadokya’nın derinlemesine serüvenini incelerken karanlık çağlara doğru yola çıkmalıyız. Ardından tarih öncesi ve tarihi devirleri geçip gelmeliyiz. Yer kabuğu hareketlerine göz gezdirmeli, volkanik eserleri incelemeliyiz. Ancak tüm bunlardan önce “tarihi devirler ve tarih öncesi devirler ayrımından kasıt nedir?” sorusunu yanıtlamamız yerinde olur.
Bu gün tarih, tarih öncesi devirler ve tarihi devirler olarak ikiye ayrılmaktadır. Tarih öncesi devirler insanın yeryüzünde ortaya çıkması ile yazıyı icat etmesine kadar olan süreyi kapsar. Prehistorik Devir olarak da anılan bu devirler Taş Devri, Taş-Bakır Devri ve Maden Devri olarak sıralanır. Anlaşılacağı üzere sıralama yapılırken, insanların kullandığı araç gereçlerin nitelikleri dikkate alınmış. Tüm topluluklar bu dönemleri aynı anda ya da aynı sıra ile yaşamamış olsa da genel sıralama bu yönde kabul görmüş.
Taş Devri kendi içinde dönemlere ayrılmaktadır. Paleolitik Devir de denilen Kaba Taş Devri insanlık tarihinin en uzun dönemidir. Bu zamanda insan henüz göçebe ve tüketici idi. Bu çok uzun sürenin ardından Yontma Taş Devri yani Mezolitik Devir başlar. İnsan alet yapmasını öğrenir, avcı ve toplayıcıdır ve ateşi bulur. Mezolitik Devri Cilalı Taş Devri dediğimiz Neolitik Devir izler. İlk yerleşik hayatın izleri bu dönemde görülür. Ardından insanoğlu madeni keşfeder ve Maden Devri başlar. Bu devir; bakır, tunç ve demir olmak üzere üç evrede incelenmektedir.
Tarih, yazılabiliyorsa tarihtir
Tarihi devirler ise insanın yazıyı bulması ile başlayan ve günümüze kadar geçen süreyi ifade eder. Bu ayrımın amacı tarihin daha kolay incelenmesini sağlamaktır. Sümerlilerin, yaklaşık 6000 yıl önce çivi yazısını bulmaları ile tarih kayıt altına alınmaya başlar ve tarih öncesi devirler yerini tarihi devirlere bırakır. Elbette tüm uygarlıklar hemen yazı ile tanışmayacaktı…
Tarihi devirler insanlık tarihini etkileyen önemli siyasal ve toplumsal olaylar dikkate alınarak çağlara ayrılır. Kimi tarihçiler farklı olayları esas alsa da İlkçağ yazı ile başlar, MS 375’e kadar devam eder. Hemen ardından başlayıp 1453’e kadar süren devir Ortaçağ’dır. Bir sonraki devir olan Yeniçağ 1789’da son bulur. Böylece halen yaşamakta olduğumuz Yakınçağ başlar.
Dünya’mız bugün soğuk, nispeten sakin ve hayat dolu
Ve tüm bunlardan önce bir zamanlar insan yoktu. Bizim için Karanlık Çağ olarak nitelendirilen bu çağ, Dünya için macera doluydu. 4.5 milyar yıl önce kocaman bir ateş topu olan Dünya’mız bugün soğuk, nispeten sakin ve hayat dolu. Bu süre içinde hatırı sayılır evrelerden geçmiş olsa da bizi ilgilendiren kısım bundan 65 milyon yıl önce başlıyor… Yer kabuğunda yoğun hareketlenmeler görülüyor. Kuzey Anadolu Sıra Dağları ve Toros Sıra Dağları bu dönemde oluşuyor. İç kısımlar göllerle kaplanıyor. Volkanik dağlar da bu dönemin eseri. Dönemin sonlarına doğru ise Anadolu bütünüyle yükseliyor.
Volkanik faaliyetlerin sık görüldüğü Neojen adı verilen dönemdeyiz… Kıvrılmalar ve yükselmeler yeryüzünde kırılmalar meydana getiriyor. Yer kabuğu soğusa da derinleri hala sıcak olan Dünya’mızdan magma tabakası yükselerek yanardağları oluşturuyor. Kendine göre bir çıkış yolu yaratan magma zaman zaman buradan çıkmaya devam ediyor. Günümüzden 25 milyon yıl öncesi… Kayaçlar üzerinde yapılan yaş tayini çalışmaları bu dönemi işaret ediyor. Dünya’da müthiş bir kargaşa hâkim. Kapadokya’da 19 tane volkanik merkez oluştu. Erciyes ve Hasan Dağı bunlardan en büyük ikisi. Volkanik faaliyetlerin durmadan devam etmesi ile de Kapadokya’nın temelleri atıldı bile.
Yanardağlardan çıkan küller rüzgârın da etkisi ile geniş bir alana yayıldı, küllerin üzeri kimi yerlerde lavlarla kaplandı. Patlamalar devam ettikçe yığılmalar arttı. Birbirini tekrar eden bu durum milyonlarca yıl sürdü. Ve soğudular… Küller tüf denilen yumuşak tabakayı, lavlar ise sert bazaltı oluşturacaktı. Henüz 2.000 yıl öncesine kadar, küçük çapta da olsa volkanik hareketler devam etti.
Dünya peribacaları ile donanıyor
Artık yeni bir dönemdeyiz… Akan sular, yağan yağmur, esen rüzgâr Dünya’nın sıcak diplerinden çıkıp gelen ve şimdi soğumuş olan tabakayı aşındırmaya ve sürüklemeye başladı. Üzerinde bazalt tabakası olmayan tüfler vadileri oluşturdu. Bazalt olanlar ise şapkalı peribacalarını. Şapkalar koruyucu ve dayanıklı bazalt idi. Bunlardan başka çeşitli şekillerde peribacaları da oluşacaktı…
Kimi peribacaları dairesel bir sütun gibi uzayıp ucu sivrilerek gider, kimisi koni şeklindedir, mantara benzeyenler de vardır. Deveye benzeyen, kartala benzeyen ve hatta Meryem Ana’nın silüetine benzeyen dahi vardır. Bunlar gibi daha birçok peribacası bambaşka şekillerde karşımıza çıkar. Derinde kalan bölgelerde daha büyük peribacaları erozyonun etkisini gösterir. Yüksek yerlerde nispeten küçüktürler. Kimileri yekpare dediğimiz büyük kütlelerdir. Uçhisar Kalesi gibi. Henüz oluşumunu tamamlamamış bazalt ve tüf katmanları da vardır.
Kapadokya’da vadi çoktur. Kimisi birbirini kesip gider, kimisi yan yana uzanır. İçlerinde çeşitli peribacaları dikkat çeker. Yamaçlarındaki kayalar rengârenktir. Bu renk cümbüşü, yapısında bulunan kayaçların çeşitliliğinden kaynaklanır. Kapadokya’da bir de kırgıbayırlar vardır. Bunlar çok geniş alanları kaplayan, gene aşınma ile oluşmuş engebeli arazilerdir. Yamaçlarda dalgalanıyormuşçasına bir izlenim verirler.
Ve tüm bunların hepsi çok geniş bir alana yayılmış kocaman bir Kapadokya oluşturdu. Ancak Kapadokya’yı bu denli özel kılan sadece doğal oluşumlar değildir. Kayaların derinlerinde gizli fosiller, insanın binlerce yıllık hayatta kalma mücadelesi, ilk yerleşik yaşam alanlarının izleri, savaşlar, barışlar, kurulan ve yıkılan ve yeniden kurulan krallıklar, genişleyen ve daralan sınırlar, kendine has mimarisi ve her köşesinde rastladığımız binlerce sanat eseri ile Kapadokya insanla doğanın birlikte yarattığı bir başyapıt haline geliyor.